En Son Yazılanlar

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Mutlu ve Huzurlu olmak, Kendimizi İyi Hissetmek



Kendinize hiç "Mutluluk nedir" diye sordunuz mu? Mutlu olmak için neler yaptığınızı bir düşünün. 

Birçok insan kendi için bir şey dilerken tüm içtenliğiyle "huzur istiyorum" der, evet sizce huzurlu olmak nedir? Yaşamınızda huzur ve mutluluk var mı?

Kendinizi iyi hissediyor musunuz? Gelin bu kavramları biraz açalım.
  • Geçenlerde üniversite öğrencisi genç bir danışanımla görüşüyorum, “benim için arkadaşlarım çok önemli, onlarla beraber olduğum zaman çok mutlu oluyorum. Gecenin 24.00’de bile arasalar ‘gel hadi şuradayız’ diye atlar giderim.”diyor. ‘Gençlik işte’ diyebilirsiniz.
  • Orta yaşlı, evli bir bayan danışanım, “Kocamın işten erken gelmesi ve ailecek bir akşam yemeği yemek benim en büyük mutluğum” diye anlatıyor. 
  • 30’lu yaşlarda bir erkek danışanım, “iş yerinde şu müdürlüğü bir alırsam benden daha mutlu insan olamaz” diyor.
Bu örnekleri çoğaltabilirim. Her bir bireyin kendisine göre bir mutluluk tanımı var.

Şimdi biraz düşünelim, ‘Mutlu’ olduğumuzda kendimizi nasıl hissederiz? Neşeli, sevinçli, güvenli, umutlu, genelde duygularımız pozitif yöndedir. Pozitif olduğumuz zaman kendimize güvenimiz artar. Bu olumlu duyguları hissettiğimizde yaşamdan yüksek oranda doyum alırız.

Peki, mutluluğumuzu etkileyen faktörler nelerdir? İlk akla gelen sağlık, aile, birçoğumuz belki de öncelikle ‘para’ demiştir, iş, eş, arkadaşlar, başarı, cinsellik, ev, hobiler, yaşadığımız toplum, içinde bulunduğumuz kültür, sosyal değerler… Bu faktörler olumlu yöndeyse muhteşem. Hoş duygular içinde kendimizi iyi hissederiz, ideal bir ruh sağlığına sahip olduğumuzu görürüz. Bu da özgüvenimizin artmasına etken olur. Kendimizi daha rahat ifade eder, ortaya koyabiliriz. Güçlü bir kişilik yapısına sahip olabiliriz. Empati ve sosyal duyarlılıklarımızı arttırırız.

Huzur’u, yaşamımızdaki sakinlik, dinginlik ve düşüncelerimizin rahatlığı olarak tanımlayabiliriz. Tanımlaması ne kadar kolay değil mi? (Oysa bunu sağlayabilmek için ne çok çaba sarf ediyoruz.) Bir de bunun karşısında yer alan duygulara bakalım; tedirginlik, endişe, ızdırap, kıskançlık, şüphe, ikilem, tamah… İçimizde bu duygular yok mu? Hepimizde az ya da çok var olan, içimizi kemiren bu olumsuz duygular, bazen bizleri yiyip bitirir. 

Birçok yaşam olayı, kendi kontrolümüz dışında oluşmaktadır. Huzur, mutluluk ve iyi hissetme bu olaylarla nasıl yüzleştiğimiz ve baş etmeye çalıştığımız ile ilgilidir. İşte burada "Ruh Sağlığı"ndan söz etmek faydalı olur diye düşünüyorum. Eğer, kendinizle ve diğer insanlarla uyum ve denge içinde iseniz, ruh sağlığınızı normal olarak görebilirsiniz. Bu uyumda elbette zaman zaman esneklikler olabilir. Burada şöyle bir soru aklınıza gelebilir, “Ruh sağlığı yerinde olan bir insan ne gibi özellikler taşır?”.
  • Uzun süren kaygı, korku, kuşku ve kuruntulardan uzaktır.
  • Çevresi ile sağlıklı bir ilişki içindedir.
  • Çevresindeki insanları sevmeli, saymalı ve sevilmeli, sayılmalıdır.
  • Kendini tanımalı, neyi yapıp – yapamayacağına karar vermeli, kendisine güvenmelidir.
  • Karşılaştığı engeller karşısında yılmamalı, bunlarla baş edebilmelidir.
  • Bir iş yapmalı, başarmalı, bundan mutlu olmalı ve daha iyiye ulaşmak için çaba sarf etmelidir. Toplumda bir yeri olmalıdır.
  • Gelecek için bir amacı- hedefi olmalı, bunu gerçekleştiremezse pes etmeyip yerine yeni hedefler koyabilmelidir.
  • Bağımsız karar verme ve uygulama yetisi olmalıdır.
  • İçinde yaşadığı toplum ile uyum içinde olmalı.
  • Her şeyi zamanında yapma becerisine sahip olabilmek önemli bir yetenektir. Eğlenme, dinlenme, sosyal aktivitelere katılma, kendini geliştirmek için zaman ayırabilmelidir.

Burada önemli olan siz, ‘Kendinizi seviyor musunuz?’ ‘Bunun için bir çaba gösteriyor musunuz?’Mutluluğunuzu çevrenizdeki insanlarla paylaşıyor musunuz?’ Gerçekten sever, bunun için çalışır ve paylaşırsanız ruh sağlığınızı koruyorsunuz demektir.


Hedefimiz; kendimizi iyi hissetmek, hoş duygular yaşamak, düşük düzeyde olumsuz duygulara sahip olmak, yüksek düzeyde yaşam doyumu elde etmektir.
Read more ...

30 Nisan 2014 Çarşamba

Blogda İlk Yazım


Herkese merhaba, hoş geldiniz… ben de hoş geldim. 

Tamam, blog açmaya karar verdim, gayet güzel ama bir süredir kıvranıp duruyorum. Bloğa İlkyazı nasıl yazılır? Neden söz etmem gerekir? Nasıl bir yazım dili daha uygun olur? Direk konuya mı girsem acaba? İşte bir yerden başla canım… Kafamın içerisinden birçok soru geçiyor, içimdeki heyecan düşüncelerimi detaylara sürüklüyor ama bu işi yapmaya karar verdim, başlamalıyım artık diyorum. Üretip, ortaya bir şeyler koymak zorlu bir süreçmiş. 

Kendimden söz etmeyi sevmesem de, anlatmam gerekir diye düşünüyorum. Adana’da dünyaya geldim. Liseyi bitirene kadar çocukluk ve ilk gençlik yıllarım orada geçti. Mutlu bir çocukluğum olduğu için o yıllarımı sevgi ile anımsıyorum. Doğup, büyüdüğüm bir yer olduğundan mı bilemiyorum ama Adana’nın yaşamımda özel bir yeri var. 


Hani küçük çocuklara sorarlar “büyüyünce ne olmak istiyorsun?” diye, ben bu soruya hep ‘psikolog’ diye yanıt verirdim. O tarihlerde televizyonda oynayan bir Amerikan dizisi benim küçük beynimi çok etkilemişti. Süreç içinde psikolojinin etkisi altına iyice girdim. Üniversite için ilk ve tek tercihim psikoloji oldu ve hedefime ulaştım. ODTÜ Psikoloji Bölümü’nden mezun oldum. Ankara’ya okumak için geldim derken, ailemin de buraya gelmesiyle kalıcı bir hayata dönüştü ve okul, ardından iş yaşamı beni Ankara'lı yaptı. 

‘Okudun, psikolog oldun’ deyip eğitim yaşamımın bittiğini düşünmeyin sakın. Öğrencilik yaşam boyu devam ediyor. Okul sonrası mesleğimdeki yeni gelişmeleri yakından takip etmek, uygulayabilmek adına çeşitli eğitimler aldım ve almaya da devam etmekteyim. Şu anda çalışma yaşamımı bireysel terapi, çift ve aile danışmanlığı yaparak sürdürmekteyim. 


Benim öncelikli hobim mesleğim ama bunun yanında güzel olan her şeyden hoşlanırım. Zor beğenirim ama beğendiğim, kabul ettiğim bir şeyi sonuna kadar sahiplenirim. Kitap okumak benim için bir tutkudur. Okumayı öğrendiğimden bu yana kitap okumak bir keyif olmuştur, çevrem kitaplarla doludur. Mesleki kitapların dışında özellikle edebi kitaplar ilgi alanım içindedir. ODTÜ Mezunları Derneği’nde kurmuş olduğumuz Edebiyat Kulübünün sekiz buçuk yıldır üyesiyim. 


Bu arada, ODTÜ Mezunları Derneği üyesiyim,  aynı zamanda derneğimizin bülteninde Yayın Kurulu üyesi olarak görev yapıyorum ve her ay ODTÜ’lüler Bülteni’nin “Kitaplar Arasında” sayfasında edebi bir kitabın tanıtımını yazıyorum. 

Sahip olduğum şeyleri çevremdeki insanlarla paylaşmayı severim. Yaşam felsefem, mutlu ve huzurlu olmaktır. Bu duyguları içimde hissediyorsam, ‘yaşamım doğru gidiyor’ diye düşünürüm. 


Bloğumda nelerden söz etmek istiyorum diye düşündüğümde aklıma ilk olarak psikoloji geliyor. Hepimiz birer insanız, duygu ve düşüncelerimiz var. Kendimizi daha rahat anlamak, ailemiz ve çevremizle daha iyi bir iletişim kurmak, her şeyden önemlisi mutlu olmak hepimizin hakkı diye düşünüyorum. 

Bundan dolayı amaçlarımdan biri, bir psikolog olarak bilgilerimi aktarırken sizleri sıkmadan paylaşımda bulunmak, diğer amacım ise, blog üzerinden karşılıklı iletişim halinde olup, sizlerin sıkıntılarına da yardımcı olmak. 

Elbette yazılarımda edebiyat da yer alacak. Sevdiğim kitapları mutlaka sizlerle paylaşacağım. 

Bloğum, benim için bir yerde bilgilerimi arşivlemek gibi bir görev yapacak. Ortaya somut bir şey çıkaracağım ve yazılarımı hazırlarken araştıracağım, birçok yeni bilgiler öğreneceğim… Açıkçası bunları düşündükçe gerçekten heyecanlanıyorum.    

Hepinize tekrar kocaman bir merhaba diyorum...


Tülay Ünlüevcek
Read more ...